20 Şubat 2019 Çarşamba

Yıllar ve yollar

Katma değerler eksiliyor tek tek:
Sivas’a hiç gitmedim ötesine de
Yalnız güneye indim Adıyaman’a Mardin’e
Bir yaz ortasında Nemrut’a tırmandım
Arsuz plajında tuzlu suya daldım.
Habib-i Neccar ötelerden sesleniyordu:
“Durun ey halkım! Bu adamları dinleyin
Sizden mal mülk talep etmiyorlar.
Birbirinize saygılı olun diyorlar.
Dinleyin bu adamları! Dinleyin.”
Dinlemediler, sesini kestiler.
Ama O, zamanın ötesine sesleniyordu.
Dinlemezlerdi tabi
Taş kesilmiş bedenler sözden anlamazdı
Bir kaç ışıldayan maden verilince
Sere serpe dökülürdü ‘değersiz’ göğüsleri.
Onlar öyleydi
Şimdi de değişen bir durum yok.
Güya modernite bunu gerektiriyor
Gerçi o da kalmadı artık
Modernitenin bir duruşu vardı
Onu bile bilmiyor.
“Ben buyum” diyor kör olası ‘erdemsizlik’
Anlam mana nerede kaldı.
Hekimoğlu demişti ki
“Adalet Kral Faht'ın koynunda.”
Ben buyum diyorsun öyle mi?
Değişemezsin!
Karşındakini düşünemezsin!
Ot geldin saman gideceksin.
Ama samanın bir ederi var
Gündemi zangırdatıyor bazen.
Senin ‘saman’ kadar değerin yok.
Ben buyum diyorsun öyle mi
Zihnini kullanmayan insancık?
Herkesi ıslatan yağmur
Sana değmiyor mu
Aynı atmosferden nefes almıyor musun
Dikenler acıtmıyor mu
Gül gülümsetmiyor mu seni?
İnsanlık öğren
Erdemi öğren
Kafanı kuma gömme
Güneş sadece sana doğmaz
Öğren!
Sen insansın!
Canın kırılmasını istemiyorsan
Eline taş almayacaksın.
Gül bahçesine dikenle girmeyeceksin.
Gurura kapılıp büyütmeyeceksin kendini
Olacaksın,
Ey insan
İnsanlar içinde bir insan olacaksın.
Olmadı tabi ki
Taşın pamuk olamayacağı gibi
‘Ben buyum’ diyen de erdemli olamadı...
Sonra çıktım Uludağ’ın zirvesine
Zeus Altarı'nın eşsiz manzarasını gördüm
Conk Bayırı’nda siperler gezdim
Ayasofya’da namaza durdum
Kırkpınar’dan su içtim
Tuna nehrinden geçtim
Mostar’ı unutmadım
Üsküp’te nevgazal dinledim
Dubrovnik’e tarihi gömdüm
Split ormanlarında serinledim.
Daha Kabeye gidemedim
Sekiz yıl oldu hac kuram çıkmadı.
Gobiyi görmedim sonra
Serengeti’den geçmedim.
Pekin’de ördek yemedim.
İşte böyle
İkibin on dokuz da geldi
Bir günü de geçti.
O yine gelmedi
Ben İstanbul’u özledim
Yarim İstanbul’u...

01 Ocak 2019
Ispartakule
Hamza KAYA

Avaz

Sabahın ilk ışıklarında duman duman başım
Çünkü akşamdan kalmayım
Her yanım canlı cesetlerle dolup taşıyor
Çıkmaz sokaklarda hayallerimi kovalıyorum
Farkındayım güneş yeniden doğuyor
Ama atamıyorum ki kamburlarımı
Yaman çelişkilerde debeleniyorum
Yırtıyorum kafatasımdan öz beynimi
Tırmanıyorum yokuşları
Kaçamak sevdalar yakalıyorum
Düşlerim karabasanlara gebe kalıyor
Çıkıyorum dağ başlarına haykırıyorum haykırıyorum..
Ölüyorum işte daha ne olsun!

Yaş kemale erdi diyor
Durup ince şeyleri anlamayan ahmaklar,
Sevgiden yoksun canavarlar.
Acıyorum size, ağlanacak halinize gülüyorum
Korkmuyorum sizden korkmuyorum.
Topunuz elli topla gelin umurumda değil
Buradayım işte vefanın tam ortasında
Dimdik duruyorum, görüyorum;
Sizler benim kamburumsunuz
Çirkin yanım yani, gözümdeki saman çöpleri.
Kurtuluyorum sizden.
Avazım çıktığı kadar bağırıyorum bağırıyorum
Ölüyorum işte daha ne olsun!

Hamza Kaya
25 Ocak 2019-Tarlabaşı

Balsa

Kırlangıç mevsimlerde yaşamak için
Bahçene düşen tohum ben olsam
Oradan bir balsa filiz verse, büyüse
Dallarında salıncak kursak
Dudaklarımız birbirine değse
Ve omuz başlarımız...
İşte apansız düşlüyorum seni
Oysa çıkmaz sokaklarda yansımalarım.
Yer değiştirmeli,
Zaman değiştirmeli,
Kurtulmalı kaygılardan,
Yaşamalı sonsuz mevsimlerde...
Evet bir damla olarak düşsem bahçene
Kelimelerim mümbit toprağa dönüşse
Orada sevda çiçekleri açsa
Demet demet mutluluk getirsem sana
Ölsem sonra
Ölsem bir daha
Sonra yeniden yeniden bulsam seni
Kumrular gibi dans etsek
Kırlangıç mevsimlerde...

22 Ocak 2019 - Vefa
Hamza Kaya

Düğüm

Hava buz kesiyordu
Ellerim buz
Yüzüm buz
Gönlüm buzdu.
Saçlarımda beliren aklarla
Salkım saçak bir hayattı.
Aralığın yirmiikisi sene ikibinoniki
Bir gün dönümü
Bir hayat dönümü
Bir kader değişimi.
Gözleri ürkek ve telaşlı
Sözleri derin ve kararlı
Ve damlıyor içime
İstanbul mavisi, kızılı.
Elmadan alınan utangaç ısırık
Acelece dökülen elbiseler
Olan olduğu gibi ortada.
Yalan yok
Yalan asla olmayacak.
Talan edilmiş imparatorlukta
Bakışlar adeta yangın yeri.
Bir filiz büyüyor orada
Bir damla su
Biraz umutla.
Derken ırmağa dönüştü gözyaşları
Sonra bir bahar canlandı omuzlarda.
Bugün aralığın yirmiikisi
En değerli hazinemi kutsuyorum
Bir vuslat gününü
Bir düğün gününü...


Hamza Kaya
22 Aralık 2018

Derinlik


Bir köyü olmalı insanın,
Uzaklardan dönüp dönüp geldiği.
Atasından kalan bir ağacı olmalı insanın,
Uzanıp gölgesinde sonsuz huzur bulduğu.

13 Şubat 2019
Hamza Kaya

Yaşamak

Hani beklentisiz buluşmalardaki gibi Önünde yakamozların oynaştığı, Herkesin gittiği bir kafede Göremeyeceğin kadar masum Algılayamayac...