Saat öğleden sonra beş buçuk
Aylardan Eylül
Yer Dolmabahçe
Karşımda Üsküdar.
Arada koca bir boğaz var
Üstünde gemiler, motorlar, yatlar.
Sirenler martı çığlıklarına karışık.
Beride masa başında oturuyor insanlar
Çaylar kahveler içiyorlar
Her yudumda yeni kahkahalar.
Önümde bir bardak şekerli çay
Ve kalbimde Üsküdar'daki yar.
Saat altı
Kuleden altı kez çan sesi geldi.
Dilime bir türkü takıldı:
"Deniz üstü köpürür
Kayığa da binsem götürür
Benim de şu cihana gelişim
Bir güzel sevdasıdır..."
Saat altı buçuk
Martılar hala uçuyor.
Menekşeleri görüyorum saksılarda
Hala çiçek açıyorlar.
Güneşin kızıllığı camlara düştü Üsküdar'da.
Arap çocuk şen şakrak,
Paralı dürbünden bakıyor.
Bardağımdaki çay masaya dökülüyor.
Garsonu çağrıyorum
Masayı temizliyor
Tost söylüyorum.
Bekliyorum.
Hayretlik makamında Hayranilik konuşuyoruz.
Yıldırım'ın atlarının yüzdüğü sular,
Bu sular mıydı?
Niğbolu'dan mı geliyor bu sefer?
Mahmud terketmedi makamını bilesin.
Saat yediyi vuruyor
Kuleden yedi kez çan sesi
Peçetelerde ruj izleri
Yeşil etekli kadın dalgalardan çekiniyor.
Parmağımda mavi taşlı bir yüzük.
Bereketli anlar dökülüyor sulardan
İçsem içsem kanmasam
Yer Dolmabahçe
Karşımda Üsküdar
Aklımda Üsküdar'daki yar.
Yar ki kızıl güneşimdir camlarda süzülen.
Yar ki şebeke şebeke içimde dolaşan.
Yar ki mevsim mevsim yeniden yeşeren.
Saat yedi buçuk
Bezm-i Alemde Akşam ezanı semaya ulaştı.
Çınar yaprakları dinlenmeye çekildi.
Telaşlı koşuşturmalar insanlarda.
Ben şekerli kahve söyledim
Ve bir bardak su.
Yorgun garsonlar yüzünde istemsiz gülümseme
"Beyfendi kahveniz..."
Saat sekizi vurmakta don din don din...
Eylül 2017
Hamza Kaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder