23 Aralık 2017 Cumartesi

Sonsuza Dek Sophie’ye Nazire

Gözleriniz!
Gözleriniz madam..
Gözlerinize bakıyorum da sanki bir yangın yeri.
Yüzünüz!
Yüzünüz madam..
Yüzünüz talan edilmiş bir İmparatorluğun bakiyesi.
Bir şair oturmuş iki kaşınızın arasına.
Doğan sabaha, dalgın denize bakmaksızın, 
Ardı ardına kaybolan kıvılcımlara aldırmaksızın...
Şiir söylüyor gibi...
"Aslında aşktır en çetin meydan muharebesi".

Siz koştururken rengarenk bahçelerinizde
Dilinizde yarım yamalak,
İsimsiz ezberlenmiş iki dize.
Deri ceketinize yaslanmış yürürken yağmurda
Bir şairdim ben...
Kalbini büyüten kasvetli odalarda.
Benim kalbim
Kasvetli odalarda büyüdü madam!

Yalan yok!
Yalan asla olmayacak.
Çünkü aşkı üstüme serpiştirip kaçan o yağmur,
Bir gün sizi de ıslatacak.
Siz de hüzünle bakacaksınız kalbinizin içine
Orada bir şarklıyı göreceksiniz.
Yani biz şarklılar...
"Allah'a inanan namaz kılan ve oruç tutanlar"
Ve asla konuşamayacakları kızlara aşklananlar.
Hep yenildik!
Farklı mağlubiyetlerden kurtuldu tarihimiz...

Diyorum ki...
Vaktiniz varsa bu akşam...
Bizim yüzümüz kızarır.
Biz uzaktan sevmelerde birinciyiz...
Genç kızlara başlarımızı çevirip şöyle bir bakmayız.
Bir bakarsak usulca elimizden kayar
Ve parçalanır kristal gençliğimiz.
Biz kristal gençleriz madam!
Kolayca tuz buz oluruz.

                 5 Aralık 2010 Pazar Saat 18:07
                             Hamza KAYA

20 Kasım 2017 Pazartesi

Saat Kulesi

Saat öğleden sonra beş buçuk
Aylardan Eylül
Yer Dolmabahçe
Karşımda Üsküdar.
Arada koca bir boğaz var
Üstünde gemiler, motorlar, yatlar.
Sirenler martı çığlıklarına karışık.
Beride masa başında oturuyor insanlar
Çaylar kahveler içiyorlar
Her yudumda yeni kahkahalar.
Önümde bir bardak şekerli çay
Ve kalbimde Üsküdar'daki yar.

Saat altı

Kuleden altı kez çan sesi geldi.
Dilime bir türkü takıldı:
"Deniz üstü köpürür
Kayığa da binsem götürür
Benim de şu cihana gelişim
Bir güzel sevdasıdır..."

Saat altı buçuk

Martılar hala uçuyor.
Menekşeleri görüyorum saksılarda
Hala çiçek açıyorlar.
Güneşin kızıllığı camlara düştü Üsküdar'da.
Arap çocuk şen şakrak,
Paralı dürbünden bakıyor.
Bardağımdaki çay masaya dökülüyor.
Garsonu çağrıyorum
Masayı temizliyor
Tost söylüyorum.
Bekliyorum.
Hayretlik makamında Hayranilik konuşuyoruz.
Yıldırım'ın atlarının yüzdüğü sular,
Bu sular mıydı?
Niğbolu'dan mı geliyor bu sefer?
Mahmud terketmedi makamını bilesin.

Saat yediyi vuruyor

Kuleden yedi kez çan sesi
Peçetelerde ruj izleri
Yeşil etekli kadın dalgalardan çekiniyor.
Parmağımda mavi taşlı bir yüzük.
Bereketli anlar dökülüyor sulardan
İçsem içsem kanmasam
Yer Dolmabahçe
Karşımda Üsküdar
Aklımda Üsküdar'daki yar.
Yar ki kızıl güneşimdir camlarda süzülen.
Yar ki şebeke şebeke içimde dolaşan.
Yar ki mevsim mevsim yeniden yeşeren.

Saat yedi buçuk

Bezm-i Alemde Akşam ezanı semaya ulaştı.
Çınar yaprakları dinlenmeye çekildi.
Telaşlı koşuşturmalar insanlarda.
Ben şekerli kahve söyledim
Ve bir bardak su.
Yorgun garsonlar yüzünde istemsiz gülümseme
"Beyfendi kahveniz..."

Saat sekizi vurmakta don din don din...


Eylül 2017

Hamza Kaya

9 Kasım 2017 Perşembe

Alın

Alın al olduğu zamanlar
Beyazın beyaz
Gülün gül.
Bir de siyahın...

Alın size iki hayat
Ta baştan beri ayrılık acısı
Her adımda daha da katlanarak
Dökülen yollara salkım saçak
Ama yürekli mi yürekli ha
Eğmeyerek başını namerde
Erkekçesine bir hayat.

Alın işte alın sizin olsun taptıklarınız
Ben yarimi isterim
Sonsuzluğu umarak
Ebedî sürgünle yaftalanmayarak
Sağlam kafayla dimdik yalpalanmayarak.
Ben yarimi isterim
Gündüz ve gece
Şiirlerde hece hece.
Sizin olsun yaptıklarınız.
Sizin olsun taptıklarınız.

Alın yazın bunu bir kenara;
Kararmasın yürekler,
İki kelam edelim
Aklınız varsa ve dönükse kalbinize
İbrahimce düşünün
Dönüşümüz sevgiliye
Alın size ikinci hayat.

Alın yazısı bu başka bir şey değil.
Bana yarimi verin başka bir şey değil.

Al daima aldır
Beyazsa beyaz.
Zaman akıp gider
Gül daima Gül'dür.
Bir de siyah...

9 Kasım 2017- Hamza KAYA

30 Ekim 2017 Pazartesi

Vakit

İstanbul'da yatsı ezanları okunuyor.
Boğaziçi'nde ışıltılı bir gece,
Galata Kulesi, Kız Kulesi'ni izliyor.
Ben seni (g)özlüyorum.

29 Ekim 2017
Hamza Kaya

24 Ekim 2017 Salı

Kızıl Kentin Kuklası Röportajı

1.  Merhaba, ilk olarak kendiniz hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz?

- Yozgat ili Akdağmadeni ilçesi Karapınar Köyü, 1976 doğumluyum. İlk öğrenimimi köyde, orta öğrenimi Sincan'da, liseyi Havran'da, Lisans eğitimini Sakarya Üniversitesi Tarih bölümünde tamamladım. İstanbul Beykoz'da Tarih Öğretmeni olarak çalışırken İstanbul Üniversitesinde Master eğitimimi bitirdim. İstanbul'un değişik ilçelerinde öğretmenlik yaptım. Gezmeyi, okumayı, film izlemeyi seviyorum. Eskiyi unutmadan yeni arkadaşlıklar kurmayı seviyorum. İyi derecede Osmanlıca, Orta seviyede İngilizce bilmekteyim.


2. Sizce yazarlık nedir ?

- Bu soruya iki türlü yanıt verebilirim:

Birincisi: yazarlık, hayalini kurduğumuz şeyin kağıda yansımasıdır. 
İkincisi ise yaşadıklarımızın yazılarak tarihe not düşülmesidir.
Böylece hayatımızı ve dünyayı daha yaşanabilir hale getirebiliriz.

3.  Hayatınızda en fazla iz bırakan olay veya durum nedir?

- O kadar çok olay var ki ama en fazla iz bırakma derken zihnimin yaşadığım bir çok durumu hızlıca geçip babamın vefatında takılı kalmasıdır. Evet en fazla iz bırakan durum babamı erken denilebilecek yaşta (17 yaşımda) kaybetmemdir.


4. Kitabınızı nasıl yazmaya karar verdiniz?  Kitabınızın içeriğinden biraz bahseder misiniz?

- Yazma isteğim her insanda olduğu gibi lise yıllarımdan başladı fakat yazdıklarımı biriktirmiyordum. Yazıyor sonra yırtıp atıyordum. Birkaç yıl önce sıkıcı bir toplantı sırasında yine yazdım bir şeyler. Atacaktım. Yanımda edebi bilgisi olan arkadaşım yazdıklarımı görmüş. Yazdıklarımı atmadan elimden aldı. Okudu. Bu şiir kimin dedi. Benim dedim. İnanamadı. Şiirinde harika bir dil var. Atma biriktir dedi. Başka arkadaşlarım ve ailem de destekçi oldular. Eskiler "marifet iltifata tabidir" derler. Ben de biriktirdim ve elinizdeki bu şiir kitabı çıktı.

- Her şiiri kendi içerisinde değerlendirmek gerekiyor. Yaşadıklarımı, okuduklarımı izlediklerimi, gezip-gördüklerimi özellikle İstanbul'u yazdım.


5. Hayal gücünüz çok geniş ve renkli olmalı. Bununla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

- Çocukluğum köyde geçti. Köy yaşamı insanı çabuk olgunlaştırır. İnsanlar hayatlarını devam ettirmek için birçok iş yapmak zorunda kalır. Tarlayı eker biçer, hayvanları besler büyütür. Olumsuz hava şartlarıyla mücadele eder. Yaşam-ölüm çizgisinde insan informal ve ciddi bir eğitim alır. Doğa sevgisi, hayvan sevgisi ve insan sevgisini iliklerine kadar hisseder. Ayrıca köydeki uçsuz bucaksız yazılarda (arazilerde) gökyüzü çok berraktır ve bulutlar çok yer değiştirir. Hayal kurmamın kökeni köydeki çocukluk yaşamımla başlıyor. Sonra informal eğitimle formal eğitimi birleştirip, okudukça, izledikçe ve gezdikçe başkalarının hayallerini ve hayallerinin sınırlarını görebiliyorsunuz. Yaşıyorsunuz ve yeniden hayal edebiliyorsunuz. Zaten hayal edebildiğimiz kadar yaşayabiliyoruz. Hayal ederseniz yazabilirsiniz.

6. Yazarken olmazsa olmazlarınız var mı? (örn. çay-kahve içmek gibi)

- Öyle bir takıntım yok ama şiir çayla ve aşkla yazılır.


7. Bir yazar için zaman ne demektir?

- Bir şiir kurarken yada romanın kurgusundaki karakteri oluştururken geçmiş gelecek ve şu anda var olacak kelimenin yaşama isteğidir. Zaman, bir demlenme sürecidir ve bir varoluştur geleceğe bakarak.

8. Günlük hayat kaleminizi nasıl etkiliyor?

- Yaşadığım yer İstanbul. Burası öyle bir yer ki sabah evden çıkarsın akşama kadar atıyorum elli bin çeşit olayla karşılaşırsın ve heybende hiçbir şey kalmaz. Daha sakin ve daha planlı yaşamaya çalışıyorum. Belirli saatlere uymaya çalışıyorum. Böyle daha verimli oluyor.

9. Ufukta yeni bir kitap var mı?

- Evet. Yeni bir kitap var ufukta. Hem şiir kitabı hem de bir roman denemem var.

10. Bir yazar olarak okuyucularınıza mesajlarınız nelerdir?

- Yaşasınlar doya doya hayatlarını. Kimseye boyun eğmesinler. Bolca okusunlar bolca gezsinler ve bolca izlesinler. Sonunda kayda değer veya değmez bir eser bıraksınlar.



20 Ekim 2017 Cuma

Forrest

Ayakkabıları hatırla!
Bazı şeylerin hatırlamak
Bazı şeyleri hatırlamamak enteresan değil mi?
Dünyanın en güzel varlığı sensin 
Ve muzcizeler her gün her an gerçekleşir, bilesin.
Sevgimiz Yozgat kadar eski
Tanrı gizemlidir, bilesin.
Fırtına gibi koşmak istiyorsan
Kim olmak istediğini bilmelisin.
Başkanla tanışmanın en iyi yanı avizeler
Sen sevginin ne olduğunu biliyor musun?
Tanrıdan kuş olmamı istedim
Umarım ... hayal kırıklığına uğratmam.
Her türlü yağan yağmuru... gördüm
Ben iyiyim, korkma.
Ben eve gitmek istiyorum, bilesin
Suyun üstündeki ördek misali.
Nedendir bilinmez,
Bazı şeyler plansız programsız gelişiyor
Masum, beyaz, kocaman bir yalan.
Tekneye daha önce hiç isim vermemiştim
Ama şimdi aklımda sadece bir isim var 
Ve ona dünyanın en güzel ismini verdim.
Aynı ayın altındayız, bilesin
Belki de yağmur duasına çıkmalıyız.
Hani tanrı hep seni dinlerdiya
Hadi gel 
Ölüm de hayatın parçası, bilesin.
Tanrının sana verdikleri ile
Bana gelmelisin.
Hayat bir kutu çikolatadır
İçinde ne olduğunu asla bilemezsin.
Geceleri yapacak bir iş kalmayınca
Ve ev boş kalınca
Odamda sen varsın, bilesin.
O gün etrafta yeteri kadar taş yoktu.
İleri yürümen için geçmişini arkana almalısın
Birden yorgunluk çöktü
Eve döndüm.

20 Ekim 2017
Hamza Kaya

17 Ekim 2017 Salı

Boğaziçi

Daha kaç gemi geçecek bu sulardan
Daha kaç nara atılacak hisarlardan
Sere serpe dökülüyor adımlar yapılardan
Daha kaç hayal dağılacak bu ufuklardan...

Ah yaşadıklarım yok mu?
Hepsi de güzeldi, güzeldi gerçekten.
Bir tebessüm beliriyor yüzümde
Ve gözlerimde iki damla yaş...

Olur olmaz yere kapanıyor kapılar.
Sürgüler çekiliyor pencerelere.
Çınar ağacının yapraklarında
Yorgun bir sonbahar beliriyor...

Sen ne zaman döküleceksin odama?
Ne zaman şenlenecek yuvam?
Böyle giderse cidden çıldıracağım.
Bir sesin gelmeli bir de ellerin
Ama illaki bir sen gelmelisin...

15 Ekim 2017-
Hamza Kaya

3 Eylül 2017 Pazar

Here I am - Buradayım



Gerisin geri gidiyor ayaklarım.
Kimi zaman oturduğum banklar,
Şimdi darda kalmışlığımı anlatıyor.
Hani sıcak bir günde üşüyorum ya
Tutunduğum dallar kurumuş ya

Ne yapacağımı nereye gideceğimi bilmiyorum ya hani.

İşte tam bu hengamede
Diyorum ki biri çıkıp gelse
Omuzlasa feryatlarımı
Yanına alsa 
Oturup konuşsak

Ah be adam sen bu hallere düşecek miydin?

Boşver gerçekleri
Yuva der bana
İçinde mutluluk olsun.
Düşünüyorum,
Düşlüyorum

Gülümsüyorum

14 Temmuz 2017

Sen Geleceksin

Gelirsen senin için çarpan kalbi bulabilir misin?
Bitti artık o günler,
Dindi şefkatli rüzgarların esmesi.
Dalgalanan o taçlar yok şimdi,
Şehrimi at hırsızlarından yaman adamlar bastı.
Her yer tarumar.
Aklım başıma geldi, gittiği yerden.
Ama iş işten geçti,
Kalbimi öldürdüler! toprak attılar üstüne.
İstemem şimdi
Güller açsın buralarda.
İstemem bebek neşesini, istemem.
Sen yoksun, istemem.

Yani gittin demek
Yani gelmeyeceksin.
Oysa gelmelisin bir daha
Deva olmalısın yarama.
Gerçi yaram yok artık
Dedim ya öldürdüler kalbimi,
Öldürdüler masumiyeti.
Bitkiler ağaçlar tedirgin
Yerler gökler tedirgin
Döndüğünde yokum ben yok!
Bilesin...
Artık bir viraneyim semtimde.

Geldiğinde bulabileceğini mi sanıyorsun?
Bedenim harap oldu.
Harap oldu hayaller.
Yollar kayıp, köprüler göçük şimdi.
Oysa günahım yoktu benim,
Senin için çarpan kalbden başka.

Dedim ya öldürdüler kalbimi, Sevdiğim
Gördüm;
Uçurumdan aşağı attılar!
Süzüldü süzüldü süzüldü
Diri tutmak istiyordu aşkını
Ama vurdular
Öldürdüler işte kalbimi
Anlıyor musun?
Toprak attılar üstüne.

Belki yıllar yılar geçecek
Şehre yeni mimarlar gelecek
Taçlar yeniden parlayacak
Yeni besteler çalınacak her köşede.
Belki sen yine geleceksinı
Dokunacaksın ellerime,
Yüreğim yanacak,
İçimdeki kuşlar uyanacak,
Dokunacaksın hayallerime.
Kalbim kımıldayacak
Ilık rüzgarlar yine esecek
Dalgalanacak saçların
Aklım yeniden dağılacak.
Gözbebeğin en kuytuma değecek
Dirilecek kalbim
Kalbim dirilecek
Sen geleceksin.


13 Ağustos 2017

2 Eylül 2017 Cumartesi

Kefe

Kantarın topuzu ağır mı ağır!
Dile kolay yaşamak
Geçmiş, gelecek ve şimdi.
Yüreğimin taa içine bak,
Göreceksin:
Parmaklıksız hapishanede
Nasıl da yaşıyor mahkumlar.
Bir kefede benim öbür kefede zamanlar.
Sallanıyor tik tak tik tak, çarpıyor sarkaçlar.
Düşün mü?
Sus mu?
Konuş mu?
İç çekişlerim boşuna
Saliselere bölünüyor hayatlar
İçinde kücük rengarenk konaklar
Bir kefede benim öbür kefede mekanlar.
Beyaz kefene sarılıyor umutlar.
Akıllar çekiyor ayakların ızdırabını.
Bir resim iç cebimde,
Nemli gözleriyle gülümsüyor,
Neşeli şarkılar mırıldanır gibi.
Göğe bakıyorum:
Yıldız adında kandiller asılmış.
Bir kefede benim öbür kefede asuman.
Ağarmış şakaklarda gün batımı dökülüyor tek tek:
Dur mu?
Git mi?
Say mı?
Buradan adam mı çıkar yoksa ceset mi?
Bilinmez dehlizli boşlukta,
Sarsılıyorum:
Raylar üstünde cenazeler.
Bir kefede benim diğer kefede tabutlar.
Bırak düşsün yıldızlar.
Giden trenleri bırak.
Rüyada dalgın bakışlar,
Çok zemheri görmüş,
Bırak!
Yalım yamalak yaşamlar
Çok denklem çözmüş
Bırak!
Haykırmalar boşuna,
Bırak!
Görüyorsun:
İşte cellatlar kesiyor tezkereyi
Bir kefede benim diğer kefede kılıçlar
Ama sen başkasın
Sen durusun duru:
Zamanda mekanda asumandasın
Tabutlar kâr etmez
Kılıçlar kesmez
Kalbimdesin!
Işıksın sen ışığımsın:
Kalbimdesin işte,
Bir kefede benim diğer kefede kefeler...
02/09/2017

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Gidemezsin

Hani şimdi topladın ya eşyalarını
Gideceksin ya hani
Ardına bakmayacaksın ya
Elveda demeyeceksin ya
Evet işte aslında gitmiyorsun
Rüzgarın sesine aşıksın
Bulutların geçişine
Arıların polenler arasında mekik dokuyuşuna
Kuzuların meleyişine aşıksın
Kedilerin mırıldamasına...
Tanıdık bir koku burnunda tüter
Bizim kokumuz dersin
Unutmazsın
Unutamazsın
Aşıksın
Gidemezsin
Yaprakların tazeliğini unutamazsın örneğin
Beraber aşındırdığımız kaldırımları misal
Karın lapa lapa yağışıyla
Şehrin beyaz örtüsü altında
Aslında biz varız
Biz varız sislerin içinde
Biz varız her gecenin koynunda
Gülüşlerimiz var
Kadehlerde dudak izlerimiz
Dedim ya gidemezsin aşıksın
Şimdi
Karıştırırken arşiv dosyalarını
Bizim izlerimiz çıkar her varakta
Herkes okuyamaz
Sen gidemezsin gidemezsin
Müzemizin en asude yerindeyiz
Kalbimize yontulşmuş heykellerimiz
Yıkılamaz yıkılmaz
Sen gidemezsin
Gözlerin ufuktadır
Gezinirsin sefer saatleri arasında
Bazen bir uçak bazen bir gemi olur
İçindeki boşluğu doldurma telaşı
Dolduramazsın
Solduramazsın ufukları
Aşıksın
Sen gidemezsin
Valizleri toplamışsın ya
Mağarandan çıkacaksın ya
Aydınlanacaksın ya hani
Önündeki gölgelerden kurtulacaksın ya
Yani gideceksin ya
Yani kararlısın ya hani
Ama nereye ey sevgili ama nereye
Kendinden nereye gideceksin.
Aşıksın
Gidemezsin
Gidemezsin.

6 Ağustos 2017

4 Temmuz 2017 Salı

Uykusuz


Yetiyordu seni düşünmenin yorgunluğu
uykumum gelmesine...
Gençtim,
uyumanın ne olduğunu bilmiyordum,
öğrendim!
aslında uyumak,
sana dirilmenin diğer adı.

Papatya yapraklarını koparmak, sanaydı
Dilek ağacına çaput bağlamak, sanaydı
ve sanaydı tüm kızıl ufukların izlenimleri.
Yollarım sanaydı
yanlarım sana
diplerim-köşelerim sanaydı.

Şimdi karanlık bir tünelde
el yordamıyla buluyorum yolumu.

Bu tünel nereye çıkar?
Bir martı kanadının çırpınışı
yada bir vapur sesi duyulur mu?

Sinema perdelerim neden bu kadar solgun gösteriyor
zihnimin devam filmini?
Yüzüme çarpan bu tokat da ne?

Evet tüneldeyim
ve bir pencere kenarındayım
Cam kırıkları var,
canımı acıtıyor.
Bir ırmak sesi kulağımda çağlıyor.

"Seni düşünüyorum"

Uzakta bir ışık
ama düşüyorum
Birden birkaç gölge
geleceği perdeliyor
Devler mi bastı tünel çıkışını?

Neden buradayım?

Çok yorgunum 
üstelik
düşe kalka belimi de ağrıttım.

Uyanıyorum!

Neredesin sevgilim
yoksun yoklamalarda?
Bari unutma sevmeyi, beni!
Ben unutmuyorum,

unutmuyorum...

7 Aralık 2015

21 Haziran 2017 Çarşamba

Naat

‪Ya Nebî, düştüm firaka suskunum
‪Bade-i Kevser'den bir su nolursun‬
‪Dolandım yaban ellerde, yorgunum
‪Dermanım sendedir, bir çare ya nolursun

‪Ya Nebî, sensiz geceler hicran ‬
‪Boşandı yuvalar, sokaklar yaban
‪Yıllar yılı kurulan dostluklar yalan
‪Ya Nebî sensiz gelecek hüsran gel nolursun

‪Ey Amine'nin nuru, Hatice'nin gözbebeği‬
‪Kaldır yere düşen heybetli başları
‪Ey Fatıma'nın babası, Ali el-Murtaza'nın veli-i‬
‪Ya Nebî, atiyi saran karanlıkları‬ dağıt nolursun

‪Adını anmaya müştaktır cümle alem‬
‪Adem Nebî gibi ismini bir söyleyebilsem‬
‪Açılır elbet bütün gündüzüm gecem‬
Ey sahibi kerem‬‪, ahvalim budur nolursun

‪Ya Nebî, onsekizbin alemin sultanı sensin‬
‪Hani ruhun daralınca Hira'ya girersin‬
‪Mekke yuvan iken Medine'ye gidersin‬
‪Senden gayri nereye gideyim ya Nebîallah‬

‪Ya Nebî, Ahmed-i Mahmud-u Mustafa'sın sen‬
‪Ahde vefa, cana safa, ruha gıdasın sen‬
‪Kabul et acziyetmi, şahı padişahsın sen‬
‪Sana eren bir bende de ben olayım nolursun


‪Ya Nebî, daldım deryadan büyük günahlara
‪Yenildim ya Nebî yenildim ‬süslü yalanlara
Sonu yok, atma beni başka baharlara
‪Yetiş ya Nebî yetiş, eriştir muştulu sabahlara 

‪Yetiş ya Nebî yetiş ki ufuklar kararmakta
‪Şekilde müslümanım ama ruhum daralmakta
‪Hak batıla dönüyor ayaklar başa konmakta
‪Yetiş ey Nebî, korkarım ahiretim yanmakta.‬

Ya Nebi, namındır en büyük paye
‪Meğer anlamakmış seni en yüce gaye‬
‪Ahirette gölgendir en büyük sermaye‬
‪Ümmetinden şefaatini esirgeme nolursun‬

‪31 Mart 2017‬
‪Hamza KAYA‬

20 Haziran 2017 Salı

Kırık Beşik

Ey mavi gök şahit ol
Ey kara toprak dinle
Uçsuz zamanın kollarında kurulan
Bu kaçıncı sallanan kırık beşik
Göçük bir kubbenin musallasında
Bu kaçıncı sallanan canlı cenaze

Ey insan döksen de gözyaşını
Ey kabaran dalga dursan da yine
Doğan doğdu, ölen ölüyor çoktan
Kentlerde sirenler boş yere çalıyor
Cümbüşteyken bütün dünya ahali
Yarımadada sinek avlıyor krallar

Ey kahpe nefis kapa yüzünü
Ey sinsi kötülük sus artık
İçerde umutla dolsun bakraçlar
Kendi seyrinde ilerlesin hayatlar
Beride değirmen taşı gibi kalbim
Cennet nöbetinde mahkumlar

19 Haziran 2017

9 Haziran 2017 Cuma

Muhabbet

İki kardeş oturmuş, çay içiyor
Usul usul narin narin demli demli
Biri hafiften uzakları gözlüyor
Diğeri hayranlıkla bakıyor
Aynı yerden geldiler
Belli ki yorulmuşlar
Konuşmuyorlar
Susuyorlar

İkisi de birbirine benziyor,
Yüzlerinden huzur damlıyor.
Hayatlarını içtenlikle yaşamışlar
Sukutlarında yüklü gizli anlamlar.
Tebessüm iliklerine işlenmiş,
Heybetleri göğe yükselmiş,
Zaman durmuş alınlarında.
İki kardeş oturmuş, çay içiyor

09 Haziran 2017

12 Mayıs 2017 Cuma

Varoluş

Aman ha yaklaşmayın!
Uzak durun benden.
Başım duman duman,
Omzumda dünyalar taşıyorum.
Kimi acemi yalpa vuruyor,
Çarpar!
Kimi zifir üstüne zifir katmerli,
Sıçrar üstünüze!
Kiminde darağaçları kurulu,
Asılırsınız maazallah!
Kiminde tarumar hayatlar,
Sarpa sarmış...

Delirmem içten değil,
Vallahi dışarıdan.
Zira içimdeki yollar sevgiliye çıkar.
Eğer sebeplere baksaydım,
Bulamazdım yolumu.
İmansız hayat nereye gider ki
Kördüğüm atılmış sokaklarda?
Kıymık saplanmış avuca
Elimi attığım her hayal acı veriyor.
Bakıyor, hayıflanıyorum
Şafağa dokunmuş ölüm karası.

Yine gelsen keşke
Yittiğin yerden
Bekletmesen
İnan ki
Bu kasvet sarmalı içinde
Aldırış etmeden zamana
Seviyorum seni

Belki ilk sen vardın
Haşa! Belki demem yanlış.
İlk sen vardın,
Sendin yanı başımda.
Sanaydı ilk ve son bakışım.

Sonra olan oldu
Atıldık
Başka diyarlara
Başka baharlara
Yıllar yılı aradık
Bu keşmekeşlik içinde
Bulamadık
Ağladık
Haykırdık
Yorulduk
Uyuduk
Uyandık
Yine aradık
Sonra tekrar tekrar tekrar...

Acayip zamanlardı

Suskunduk...

Bir gün dönümünde
Bir deniz kenarında
Bir çay ocağının çatı katında
Aniden karşılaştık
Ay gibi parlıyordun
Boğaziçi'nin eşsiz manzarası
Senin yanında manasızlaşıyordu
Yada seninle anlam kazanıyordu

Ama sırtımda,
Sırtımda dünyalar taşıyorum.
Sırrımı sana söylüyorum
Kulaklarına, gözlerine, ellerine
Aklına, ruhuna
Vallahi seni seviyorum

Yeminime sadık kaldım
Çok rüzgarlar esti başımda
Kelimelerim anlamsızlaştı
Kılıçlı ilkbaharlar geçirdim
Dilim dilim doğrandı ayaklarım
Ayazlı kışlar yaşadım
Donuk benizli mevsimlerdi
Yangın yeri yazlarda
Acımasızca kavruldum
Ama sevdan
Sevdan terketmedi beni

Tutundum hayaline
Tutundum
Kaybolmadım

Yaban ve hoyrattı mekanlar
Anlatabiliyor muyum
Ama sen vardın içimde
Bir de Allah'ım vardı
Dua ediyordum
Duyuyordu beni
Emindim
Kaybetmiyordu sevdanı
Ve rahatlıyordum

Dedim ya
Vallahi seviyorum seni
Allah şahidim ki
Seviyorum

Bir bahar arifesinde tekrar karşılaştık işte
Kalbim tomurcuklandı
Dünyalar benim oldu
Her ne kadar şimdiye kadar
Elemden başka bir şey değilseler de
Benimdi o dünyalar
Hepsi güzelleşti
Huzur vermeye başladılar

Güvercinler martılar
Gökyüzünde süzülüyor
Yanı başımda sen
Başın omzumda
Dik duruyorum
Kımıldamıyorum
İzliyoruz ahenkle;
Mavi gökyüzü gamze gamze
Vuslat dolu.
Seviyorum seni

Şükürler ediyorum Rabbime.
Beni sana layık gördüğü için.
Ben ki koca dünyalar taşıyorum.
Hepsi hafif şimdi.
Çünkü yaşıyorsun.
Çünkü yanı başımdasın.
Çünkü sevgiyle bakıyorsun.

İlle de seviyorum seni
Acemilik çekmiyorum
Kurulmuş bir saat gibiyim
Saliselerin dahi hakkını veriyorum
Seninleyim
İlle de seviyorum seni

Hikayeler anlatıyorsun bana
Hepsi de yaşanmış
İnan ki şaşırmıyorum:
Bilmeceler, fıkralar,
Filmler, tiyatrolar,
Müzikler, melodiler,
Makamlar, mekanlar,
Festivaller, formlar geçiyorsun
Yakarışlar, haykırışlar..
Durmadan anlatıyorsun,
Devasa gelişini anlatıyorsun.
Söyleyecek sözüm yok.
Hepsine inanıyorum.
Sevinç gözyaşları döküyorum...

Hafifliyorum 
Mazide halde istikbalde
Seni seviyorum

13 Mart 2017 Pazartesi

Hediye

Gecenin sonunda yollansam buralardan
Çıkıp tarihe tırmansam eski surlardan
Uzak diyarlarda nefesim kesilse mutluktan
Sana taze gökyüzü getirsem oralardan

Martı ve güvercin kardeşliği doldursa kollarını
Kır çiçeklerinin rengarek açtığı bahçende
Sabah güneşi ışıtsa asude güzelliğini
Sevinçli bakışlar belirse mahmur gözlerinde

                                                    İznik
               11 Mart 2017- Cumartesi
                             Hamza Kaya

21 Şubat 2017 Salı

Hürriyet Şiiri


Mevsim normallerinin bekçilik ettiği  kışın ardından;

Beyaz bir kağıda portreler betimsiz çiziliyor.
Yediği yumruklarla beyinler soluksuz zonkluyor.
Sükun kaleleri apansız yıkılıyor.
Nirengi saatler acımasız çalıyor,
Akrepler hayalleri izsiz kovalıyor,
Yelkovanlar katil kılıçlarla bezendi.
Zerhoşlar çukurlara hafiyesiz doldu.
Yalanlar bulvarlarında dört döndü,
Yüksek kaldırımda koca başlar ezildi.
Türkü söylüyorum dehlizlerimden:
"Ay doğar aşar gider,
Gün doğar hoşa gider,
Gel yarim uzaklardan
Şu ömrüm boşa gider.

Dumanım yele gider,

Göz yaşım sele gider,
Nazlı yarim gelmezse
Gençliğim ele gider."

Beride hür bir adam meydan okuyor yeryüzüne:

"Yürüyeceğim, tarih gelecek peşimden..."

Birin içinde ikiler üçler dörtler,

Soluk soluğa kaldı devrimler.
Sus mu konuş mu?
Bu yoldan medeniyet mi çıkar deniyet mi?
Beygire yüklenemez aygırın yükü.
Aldırma, patlayan mermiler kalpleri deldi.
Ağaçlı yamaçtan göğe yükseliyor tahtalı terazi.
Alın yazım bir Kızıl Gonca'ya düştü:
Genç adam cüceleştiriyor devleri,
Bakımlı bir kadın geçiyor oradan,
Duru kız çocuğunu tutuyor elinden
Işıl ışıl ve berrak berrak gözleri,
Gerilmiş zamanın akıl almaz sarkaçlarından.
Olsun varsın ben yine umutluyum,
Bak gülümsüyor ilkbahar buğulu camın ardından.

Hür adamın dediği gibi diyorum ki:

Yürüyorum, tarih gelecek ardımdan...

                        16 Şubat 2017

                           Hamza Kaya

20 Ocak 2017 Cuma

Yavru Kedi

Neler aklıma geliyor neler
Bazen acı ve keder
İşte onlardan biri
Görünmez yavru kedi
Acı acı miyavlıyor
Nerden geliyor odama bu sesler
İndim aşağıya buldum yavruyu
Yazık aç susuz gözleri çapaklı
Biraz su biraz ekmek verdim
Gözlerini sildim ıslak bezle
Yok beğenmedi acısı dinmedi
Annesini bulayım dedim
Bulamadım
Kendi bulsun çıkarayım dardan
Çıkardım gitmedi
Yine ağlamaklı sesiyle
Baktı, baktı, baktı...
Ben gittim!
Aradan kaç sene geçti bilmiyorum
Kulağımda hala o feryatlar
Çok şey yapabilirdim 
Ama yapmadım
Şimdi vicdanım askıda
Ne zaman bir yavru görsem
Sevemiyorum
Benim pişmanlığım
İşte o yavru kedi...

19 Eylül 2016

18 Ocak 2017 Çarşamba

Gölge

Karanlıkta bir gölgeyim
Daha burnumun ucunu bile göremiyorum.
Ama fısıldıyorum sana.
Oysa sen ayın ondördüsün, ışık saçıyorsun.
Kalb kapaklarım yalnız sana açık,
Doluyorsun damarlarımın kaderine.

Vakitsiz bir gölgeyim
Burnumun ucunu bile göremiyorum
Oysa fısıldıyorum sana
Geçmişten gelen arzuyla, istekle...

Bitmez bir kavgada biçimdiz bir gölgeyim.
Kaç seferdir deniyorum, ölmüyorum...
ölmüyorum...
Gökyüzüne merdiven dayıyorum, bakıyorum... 
bakıyorum...
Senin şavkın doldururken denizleri
Ben susuyorum...
susuyorum...

Meydan savaşlarından çıkıyor
Kapının tokmağına dokunuyorum.
Ses yok
Fısıldıyorum,
olmuyor...
bağırıp-çağırıyorum,
olmuyor....
Sabır diyorum
Ya sabır!

Şimdi kırkımı sayıyorum,
Kırk kelepçe vuruluyor geleceğime...
Burnumun ucunu bile göremiyorum.
Dünya dönmüyor burda!
Saklambaç oynamıyor çocuklar...

Devasa bir gölgeyim gecenin koynunda
Burnumun ucunu hala görmüyorum
Ama hissederek yaşıyorum sevgilim
Çığlığımı fısıldıyorum, duyuyorsun biliyorum.
Diyorum ki:
Aşkına tutunuyorum sevgilim
Ateşten aşkına.
Sarsılmaz bir bekleyişle sevgilim
Hem yanıyor hem pişiyorum...

       9 Eylül 2016
       Hamza Kaya

Yangın Yeri

Umudun küllenmiş halini duydum,
Hangi birine yanayım...
Gençliğe mi
Geleceğe mi
Güzelliğe mi
Gamsızlığa mı
Bilemedim
Ama yanıyoruz modern çağda...

30 Kasım 2016
Hamza Kaya

17 Ocak 2017 Salı

Sürgün

                                      Genç Adam'a

Kürek mahkumlarının şarkıları bittiği zamam
Özgür insanların demir attığı bir liman gözükür ufukta,
Küçük yeşil bir liman,
Beni o limana çıkar genç adam.

Ellerinde taze çiçeklerle karşılasın çocuklar
Vakur bir edayla umut yüklü kucaklar açayım onlara

Ve sen genç adam yanımda ol her daim sevgiyle
Yeni şiirler yazayım pamuktan bulutlara.
Bir de şekerler ekeyim göğün üstüne

Sabahın erken saatlerinde.

Sen büyüt onları genç adam,
Sen büyüt çocukları...

Çocuklar okusun genç adam.

Çocuklar okusun:
"Kalbe Sürgün" şiirlerimi,
Tatlı ve günahsız şiirlerimi...


                   12 Eylül 2016
                    Hamza KAYA

Ey Dost

Ey dost;
Deme ki vefa kapana kısılıp kalmış tuzak yollarda
Deme ki en güzel günlerim unutulmuş tenhalarda
Deme ki biri vardı iyi adamdı gitti, gelmez yabanlarda
Deme ki umut yok dermansız çıkan çıbana ilaçlarda

Rabbim isterse gece güne çevrilir
Ovulmaz, göz yaşları bir bir silinir
Bir güzel rüyası her uykuda görülür
Yazan kalemler, susan diller sevinir
                19 Ekim 2016 
                 Hamza Kaya

Yar bir Yere Gitmez

Şakaklarımdan karlar dökülürken
Ya da yıldırımlar kovalarken peşimi
Üşümüşüm, ıslanmışım,
Çarpılmışım.
Aç kalmışım, açıkta kalmışım.
Ben susmuşum, yollar konuşmuş:
"Kahbeliğin sardığı dünyada
Ne yöne baksam kan, gözyaşı, elem
Baykuşa bayram, bülbüle hüsran.
Yok! Olmayacak.
Düzelmeyecek devran."
Tut ki tutsak kalmışım,
Kelepçeler takılmış ellerime,
Mavi gökyüzü dikenli telle örülmüş,
Gözlerim buğulu...
Ama yar bi yere gitmez!
İçerde...
Ilıman iklimlerde yaşar,
Temiz, berrak, asude ve tenha...
Yar bi yere gitmez!
O bir varolma biçimidir.

Yar bi yere gitmez,
Kıvrımlı saçlarını tarar 
Güler-ağlar, coşar-durulur.
Şekerli kahve kaynatır ocağımda,
Her yudumunda kırk yıllık hatırla.
Taze çilek toplar bahçelerde,
Bir kendi yer bir bana yedirir.
Yar bi yere gitmez!
Sarıyor kollarını ruhuma
Gülümsüyorum.
Duryor dünya,
İniyorum:
Her yerde ilk bahar
Kuşlar uçuyor
Irmaklar çağlıyor
Çocuk neşeleri ummana karışıyor.
Düşüncem serbest
Özgür adımlar atıyorum
Ama yar bi yere gitmez!
O bir yaşama biçimidir...

30 Aralık 2016 cuma

Yaşamak

Hani beklentisiz buluşmalardaki gibi Önünde yakamozların oynaştığı, Herkesin gittiği bir kafede Göremeyeceğin kadar masum Algılayamayac...